İnternet Tarihindeki İlk Blog Sayfası.
Yıl 1994: İlk Blog Yazısı ile Tanıştık!:
Tbt’nin hakkını verecek bir konudan bahsedeceğiz: Blog yazıları. Bundan 14 sene öncesine gidiyoruz ve ilk blog ile tanışıyoruz. Sıkı tutunun!
1994 yılında bir üniversite öğrencisinin aklına gelen fikri uygulaması ile ortaya çıkan bloglar bugün sadece şahıslar için değil, markalar için de büyük öneme sahip. Ama onlar için ne kadar önemli ve başarısı defalarca kanıtlanmış bir dijital pazarlama aracı olduğuna değinmeden önce bu kanalı bize açmış olan Justin Hall ile hikayeye başlayalım.
Swarthmore Collage Günlüğü
Justin Hall, 1994 yılında ilk blog yazısını yayınladı. Links.net üzerinden yayınlamaya başladığı yazılarda ise öğrencisi olduğu Swarthmore Collage’daki okul hayatından bahsediyordu. Bu platformda yalnızca yazılarını paylaşmakla kalmıyor, aynı zamanda internette rastlamış olduğu ve beğendiği web sitelerinden de alıntılar yapıyordu. Justin’den sonra başka birçok insan kişisel hayatlarını paylaştığı bloglar açmaya başladı. Hepsi kişisel içeriklere sahip olan bu sayfalar bir bakıma “günlük” görevi görüyordu demek yanlış olmaz. Ancak ilk kez 1997 yıılında Jorn Barger sayesinde “Weblog” terimi dijital dünyada yeni bir şeyin varlığını tam olarak tanımlamaya olanak tanıdı.
Kişisellikten Kurumsallığa Doğru
Anlaşıldığı gibi bloglar kişisel birer girişim olarak ortaya çıktı. Bu platformların tanınması ve kullanılmaya başlanması önce bireyler tarafından gerçekleştirildi. Ancak bireysel olan her başarılı gibi kurumsal bir çizginin de dokunuşlarını görmek mümkün olmaya başladı. İnsanların tek tek kişileri takip edebiliyor olması markaların ve kurumların da dikkatini çekmeye başladı. Özellikle yazdıklarını ve paylaştıklarını devamlı takip ettirebilen ve Influencer çatısı altında var olan Bloggerlar ile birlikte çeşitli blog stratejileri de oluşmaya başladı. Peki, markalar için gerçekten blogların önemi nedir?
Bloglar Size Ne Kazandırır?
Bu sorunun pek çok cevabı var ama en çarpıcı rakamla cevaplayalım; Tech Client’in istatistiklerine göre blog sahibi olan markaların Google’da üst sıralarda yer alma ihtimali, blogu olmayan markalara göre %434 daha fazla. Bu makro olasılık farkının bir diğer sebebi de insanların bloglara güven duyuyor olması. Blog sayesinde içerik pazarlaması yaparken çok daha geniş çapta bir alan kazanmış olmanız markanızın hedef kitlesine, onların sorunları ve ilgi alanlarına yönelmenize olanak sağlar. Ayrıca rakiplerinizden sizi ayıran nitelikler için de adeta bir vitrin görevi görür.
Blogların dijital kazanımları da marka için oldukça yüksek oranda. Çünkü Google’ın üst sıralarında yer almak demek bugünkü internet kullanıcı alışkanlıklarını da uyum sağlamak demek. Bugün kullanıcıların %75’i Google aramalarında sayfanın aşağılarına kadar inmiyor. Üst sıralardaki linklerden fazlasına göz atma gereği duymuyor. İyi bir SEO çalışması, doğru anahtar kelime planması ve hedefleme gibi konulardaki stratejilerinizi blog ile desteklemek sizi Google ve diğer arama motorlarında üst sıralara taşır ve bu sayede web sitenize daha çok trafik çekmek mümkün olur.
Bloglar, markaların sosyal medya hesaplarındaki içerik planlamalarına da entegre olabilir. Çok daha ciddi ve açıklayıcı uzun metinlere sosyal medyada yer verilemiyor. Mecraların dinamiği ve kullanıcı alışkanlıkları sosyal medyada uzun metinler paylaşılmasına izin vermiyor. Ancak kısacık metinlerle hedef kitlesini her şeyi detaylıca açıkladığınız blog yazılarına yönlendirebilirsiniz. Bu sayede hem sosyal medyanın kısıtlı içerikleri ile sınırlı kalmaz hem marka, ürün ya da hizmetlerinizi kapsamlıca açıklar hem de web sitenize trafik sağlarsınız. Aslında blogların sağladığı faydalar bunlarla da sınırlı değil. Daha pek çok fayda sağlayacağınız bloglar yeni yıla girerken artık dijital pazarlama stratejilerinizde iyi bir rol oynamalı. Ne de olsa 1994 yılında bireysel paylaşımlar ile açılmış olan bu kanalın şimdi en büyük markalarda bile kullanılıyor olmasının bir sebebi var.
Son yorumlar